Bir Uyanış Çağrısı: Türkiye’nin Maarif Davası – Düşünce

“Gençlik geleceğin tohumudur” sözleriyle başlıyor merhum Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserine. Bu söz bile, eserin nasıl bir perspektife sahip olduğunu göstermeye yetiyor. Her ne kadar kitabın isminde “maarif” yani eğitim geçse de, bu yalnızca bir eğitim sistemi kitabı değil; Türkiye’nin toplumsal yapısına, kültürel dinamiklerine ve ahlaki değerlerine dair derin bir bakış açısı sunuyor. Nurettin Topçu’ya göre maarif yalnızca bir sistem değil, aynı zamanda bir dava meselesidir. Ona göre eğitim, ruhsuz bir teknik mesele değil, imanla yürütülmesi gereken kutsal bir hizmettir. Bu nedenle mektebi bir mabet gibi görür. İlme ulaşmak nasıl bir ibadetse, ilmin verildiği yer olan okul da o ibadetin mekânı, adeta bir mabedidir. Ancak ülkemizde uygulanan eğitim metotlarının genellikle Batı, özellikle Amerikan sistemlerinden esinlenerek hazırlandığını ve bu yüzden bizim ruhumuza işlemediğini söyler.
Elimizde bugün, uzun yıllardır okunan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim camiasına tavsiye edilen bir eser bulunuyor: Türkiye’nin Maarif Davası. Kitap, Nurettin Topçu’nun 1940 ve 1970 yılları arasında eğitime dair verdiği konferanslardan ve yazdığı makalelerden derlenmiş yirmi yazıdan oluşuyor. İlk baskısı 1960 yılında yapılmış ve daha sonra genişletilerek bugünkü hâlini almış. Eserin ilk bölümünde “Beklenen Gençlik”, “Millet Maarifi” ve “Türk Maarifi” başlıkları altında bir durum tespiti yapılmakta; sonrasında bu tespitlerden yola çıkarak eğitimde yaşanan sorunlara çözüm önerileri sunulmaktadır. Yani sadece bir eleştiri metni değil, aynı zamanda bir teklif ve manifesto niteliği taşır.
Kitapta temel olarak ilköğretimden üniversiteye kadar tüm kademelerdeki eğitim sistemi masaya yatırılıyor. İlkokullarda ahlak eğitimi, ortaöğretimde ders içerikleri, liselerde din dersleri, üniversitelerde özgürlük ve sorumluluk kavramları, öğretmenlik mesleğinin ruhu, ahlak terbiyesi ve gençliğin idealleri gibi çok çeşitli konulara değiniliyor. Yazar, özellikle gençlerin idealsizliğinden ve eğitim sisteminin yalnızca bürolara memur yetiştiren, diploma avcılığı yapılan bir yapıya dönüşmesinden şikâyet ediyor. Türk eğitim sistemini, üç asırdır kayalara çarpa çarpa harabeye dönmüş bir gemiye benzetiyor. Bu benzetme bile sistemin ne denli köklü bir sorgulamaya muhtaç olduğunu gösteriyor.
Dikkat çeken noktalardan biri de, Topçu’nun yıllar önce yaptığı tespitlerin bugün de geçerliliğini koruyor oluşu. 60 yıl önce kaleme alınan bu yazılardaki sorunlar, hâlâ günümüz eğitim gündeminin en önemli başlıkları arasında yer alıyor. Bu, hem yazarın ne kadar ileri görüşlü olduğunu hem de ülke olarak eğitimde ilerleme konusunda ne kadar mesafe alamadığımızı gözler önüne seriyor. Fakat eser yalnızca eleştirilerle yetinmiyor; aynı zamanda çözüm yolları da sunuyor. Eğitimde ruh, ahlak, ideal ve karakter inşasına önem veren yaklaşımıyla bugünün pragmatik, sınav odaklı eğitim anlayışına ciddi bir alternatif önerileri mevcut.
Peki, neden bu kitabı okumalıyız? Her şeyden önce bu kitap, gençlere dokunan, onların dünyasına nüfuz etmeye çalışan eğitimcilere hitap ediyor. Sadece öğretmenler değil, çocuğunun eğitimi hakkında kaygı duyan her anne-baba bu kitabı okuyarak farklı bir bakış açısı kazanabilir. Eğitim politikalarıyla doğrudan ilgilenmeyen bireyler bile, bu metin sayesinde bir toplumun ruhunu inşa etmenin ne kadar önemli ve zor bir iş olduğunu daha iyi anlayabilir.
Son olarak, değerlendirmemizi kitaptan anlamlı bir alıntıyla bitirelim:
“Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki bir değeri olduğunu tanısın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde arasın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.”
Nurettin Topçu’nun bu eseri, yalnızca bir eğitim kitabı değil, bir milletin geleceğine dair bir uyanış çağrısıdır…
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.
Türkiye’nin Maarif Davası
Nurettin Topçu
Dergah Yayınları
200 Sayfa